Sedat YILMAZ
                                              Türkiye’nin sanayi ihtiyacını karşılamak için “iki katlı” bir kente dönüşen Zonguldak’ta taş kömür üretiminin yüksek maliyetten dolayı azaldığını ve üretimin linyit kömürün çıkarıldığı Soma gibi merkezlere kaydığını görmekteyiz.


Zonguldak gerçeği ve ölümcül dönüşüm

Dün verdiğimiz bilgiler ışığında kömür havzası olarak bilinen Zonguldak’ı tarihsel ön bir bakışla ve gelinen aşamayı mercek altına aldık. Türkiye’nin sanayi ihtiyacını karşılamak için “iki katlı” bir kente dönüşen Zonguldak’ta taş kömür üretiminin yüksek maliyetten dolayı azaldığını ve üretimin linyit kömürün çıkarıldığı Soma gibi merkezlere kaydığını görmekteyiz. Sanayileşme süreci derinleştikçe hükümetler kömür üretimini arttırdı. Burada en çok ihtiyaç hissedilen işgücü ise tam bir trajediye dönüşüyor.

Mükellefiyetli ölüm dönemi

Emek yoğunluklu kömürün çıkartılması için Zonguldak’ta 1870’li yıllarda Dilaver Paşa Nizamnamesi ve İkinci Dünya Savaşı sırasında tek parti döneminde çıkartılan mükellefiyetle insanlar zorla çalışmaya mecbur bırakılır. Zonguldak ve çevresinde yaşayan 13 yaşından büyük 50 yaşından küçük bütün erkekler neredeyse 1960’lı yıllara kadar yeraltında çalıştırılmaya mecbur tutulur. 30 yılını madende geçirmiş araştırmacı Ahmet Öztürk, “İki dönemde de Zonguldaklıların hafızasında derin travmatik izler bırakan acılar yaşandı” diyor. Zoraki çalıştırma yanı sıra işçileştirme süreci de başlı başına çileli bir hadise. Zonguldaklıların münavebe (gruplu çalışma) dedikleri, köylülerin bir ay madende bir ay köyünde tarımla uğraşarak geçen dönemdir. Köylüler, böylece yarı zamanlı çalıştırılarak aslında proleterleşmenin ve örgütlenmenin de önüne geçilmiştir. Zonguldak maden işçisinin tarihini “İşçi de olmayan köylü de olmayan ve proleterleşme bilinci hiç olmayan bir insan tipi yaratıldı” diye özetleyen Öztürk, ocaklarda çalışmak istemeyenlerin takibi, yakalanması sırasında yaşanan büyük zulümleri ve acıları anlatıyor.

Her köyün bir mesleği var

Kuşaktan kuşağa geçen bu zulüm, zamanla bir iş bölümüne dönüşüyor. Öztürk, “Köylüler ocaklarda çalıştırılmaya mecbur tutulunca, giderek bir iş bölümü oluşmaya başlıyor. X köyü domuzdamcılık yaparken, Y köyü kazmacı, başka bir köy nakliyeci vb. işlerde uzmanlaşıyor. Tarım aletlerini kullanabiliyorsan pano ayak üretim işini, çit çekmeyi biliyorsan tahkimatı yapabilirsin. Kazı ve tahkimat işinde yöre insanı uzmanlaşırken, farklı bölgelerden gelen insanlar ise diğer işlerde uzmanlaşmıştır. Okuma yazma bilenler de yer üstünde çalıştırılmıştır” diyor. Cumhuriyet’ten sonra ilk yüksekokulun burada açılmasının nedeni de bu aslında. Kendisi de Ereğli Kömür İşletmeleri Çıraklık Okulu’ndan mezun olan Öztürk, endüstri meslek liselerinin yaygınlaşmasıyla bu okulun kapatıldığını söylüyor.

Göçler gettolar oluşturdu

Maden işçilerinin profili de hayli ilginç. Kıvırcıklar olarak tanımlanan Zonguldak köylüleri çiftçiliği bırakmama ve yeraltına inmeye direnince bu kez kente, çevre iller ve hatta Erzincan, Dersim’den işçi getirtiliyor. Zamanla kendi gettolarını oluşturan bu insanlar, hala Zonguldak’ta ayrı mahallelerde yaşıyor. Kastamonulular, Gümüşhaneliler, Çankırılılar, Erzincanlılar... Bu kategorik ayrışma örgütlü mücadelenin önüne geçmek için sistematik olarak kullanılmış. Öyle ki, Çaycumalı değilseniz sendikanın başkanı ya da delegesi bile olamıyorsunuz. Öztürk, kimlik ve etnisiteye dayalı parçalanmışlığın aynı zamanda kentteki siyaset ve sendika “cambazlarının” at koşturduğu zemin olarak kullanıldığını vurguluyor.

Kırılma noktası: 90’lar

Zonguldak kömür havzası en büyük kırılmayı 1980 sonrası neo-liberal ekonomi politikalarıyla yaşıyor. Devlet kömürden elini çekmeye başlayınca, bir yandan iş cinayetleri artarken, öte yandan tarımsal üretim büyük tekellerin eline geçtikçe, Kıvırcıklar da yeraltına inmeye mecbur kalıyor. İşsizlik ve açlık, “mükellefiyet”in yerine “mecburiyet”i geçiriyor. 1990 ve 91 Büyük Maden Grevi özelleştirmeyi durdururken, devlet bu kez arkadan dolanıyor ve rödovans sistemini geliştiriyor. Danıştay, 2002’de rödovans sözleşmelerinin iptaline karar verince, AKP 2004 yılında çıkardığı 3213 sayılı yasa ile tüm engelleri aşıyor. Zonguldak’ta 1980 öncesi TTK’de çalışan sayısı 40 bini aşmışken bugün 10 bine kadar inmiş durumda. Üretim de 5 milyon tondan 2 milyon 400 bin tona kadar düşmüş. Esnek istihdam, güvencesiz emek, parçalanmış üretim ve çalışma ilişkileri ve iş kazaları birbirini tetikliyor. Ayrıca, 12 Eylül cuntası sol dinamiğin belini bükünce sendikalarda da artık “cemaat ve tarikatlar” boy gösteriyor. Bu arada, çıkartılan resen emeklilik yasasıyla bir gecede 4 bin kişi emekli edilirken bu insanlara alternatif bir yaşam da sunulmuş değil.

Baş belası kömür!

Enerji havzası diye anılan kentte yaşam kalitesinin düşük olduğu kadar yoksulluk da diz boyu. “6 bin insanımızı yerin altına gömdük. Kömür yakamızdan düşmeyen bir baş belası” diye söze giren Öztürk, bir avuç ticaret burjuvazisinin dışında zengin olanı göremezsiniz diyor. Öztürk, “Bu kent umudunu yitirmiş, üzerine karanlıklar yağan bir görünümdedir” diye içerleniyor.

Parayı götürenler

Kömür ve termik santrallerin yarattığı solunum yolu hastalıkları, madencilik kazaları, asit yağmurları, hava kirliliği, tarımsal üretimde azalmaya ve iklim değişikliğine yol açtığı; kimi meslek gruplarının da kazanç kapısı olduğu kesin. Zonguldak’ta vergi rekortmenleri arasında doktor ve avukatların yoğunca yer alması dikkat çekici. 2013 yılı Gelir Vergisi rekortmeni AKP’nin bir önceki dönem milletvekili olan Fazlı Erdoğan. 2013 yılı Kurumlar Vergisi sıralamasında üçüncü olan özel bir hastane ve bu sıralamanın içinde onlarca avukat yer alıyor. Türkiye’deki meslek hastalıkların yaklaşık yüzde 40’ı kömür havzasında olduğunu öğrendiğimizde, sağlık sektörün para kazanmasının altında yatan nedenlerden biri olarak kömür ve santralleri görmek mümkün. Öte yandan, Ahmet Öztürk, Zonguldak’ta para kazanan ticaret burjuvazisinin birikimini şehir dışına taşıdığından dolayı bu iki meslek grubunun görünür olduğu düşüncesinde.

Yer altı bitti sıra yer üstünde

Kentte okul ve sağlık ocağı olan köy neredeyse kalmadı, sınırlı sayıda yaşlı insanların yaşadığı köylerde eğitim taşımacılık sistemiyle yürütülüyor. Devlet külfetli olan taşkömüründen elini çekmeye devam ediyor. Endüstriyel kalkınma modelinin bıraktığı “şantiye kenti” anlatmaya devam eden Öztürk, “Zonguldak kömür üretimi hızla azalıyor; göç alan kent şimdi işsizlikten göç veriyor; gettoları olan kent şimdi başka şehirlerde kendi gettosunu yaratıyor; (Soma’da olduğu gibi) istihdam yaratacak alternatif sektör yok; ancak bu kent kömür kenti olmaya devam edecek çünkü; kömür üretimi yerine termik santraller kuruluyor.” diyerek asıl büyük tehlikeye dikkat çekiyor. Öztürk, “Madencilik deneyimi gitgide kan kaybediyor. 30- 40 yıl sonra Zonguldak’ta madencilikte bahsetmeyeceğiz, başka şeyden bahsedeceğiz.” diye konuştu.

Kömürün bonusu elektrik

Devletin rödovans sistemiyle parsellediği kömür havzasında, tanınmış tanınmamış, bilgili bilgisiz onlarca şirket maden kiralayıp çalıştırıyor. Zonguldak kömür havzasında rödovans sistemiyle kiralama yapan şirketler aynı zamanda elektrik üretim lisansı alıyor. Rezervi az bulan bazı şirketler sahadan çekilse dahi aldığı elektrik lisansı ile termik santraller kuruyor. “Zonguldak’ın kara kaderi kömür olma özeliği hiç değişmeyecek. Artık kömür üreten bir kent olmaktan hızla çıkıyor, kömür yakan bir kent haline dönüşüyor” hatırlatması yapan Öztürk, kentte termik santrali alan firmaları da şöyle sıralıyor: Kandilli ve Amasra Hema Holding, Gelikli Dik Kanatlar Eren Holding, Balık Soma Holding, kömür yıkama tesisleri de Cinerlere ait Park Holding’e verildi. Bu şirketlerin çoğu kömür sahalarından çekildi.  Sadece Hattat Holding, Kandilli ve Amasra’da üretimleri sürüyor.

Sonuç vahim

Hava kirliliğinin şu anda sınır değerlerinin 10 kat üstüne çıktığının bilgisini de veren Öztürk, “Zonguldak halkının ısınma amacıyla kullandığı kömür 150 bin ton iken sadece var olan santraller 6 milyon ton kömür yakıyor. Denizaltı şimdiden felaket. Sadece Eren Santrali soğutma amacıyla Karadeniz’den saatte 144 bin metre küp su çekiyor. İçine çeşitli kimyasallar katıyor, ısıtıyor ve tekrar denize döküyor. Bu günde 3 milyon ton demek. İstanbul’un günde tükettiği su miktarı 2.5 milyon ton. Sonucu siz düşünün. Ağır vakumlamadan kaynaklı tonlarca balık ve canlı yaşamı bitiyor.”


Kestane ağaçları kurudu

Zonguldaklılar, termik santrallerin yol açtığı hava kirliliği yanı sıra iklimsel değişikliği de şimdiden hissetmeye başlamış bile. Yaşanabilir Zonguldak Platformu ve Zonguldak Fotoğraf Derneği, Çatalağzı beldesinde termik santraller nedeniyle kuruyan ağaçları fotoğraflarla belgelemiş. Baraj mevkinde özellikle kestane, meşe, çam ve gürgen ağaçlarının olduğu ormanlık alanda yapılan incelemeler sonucunda, çoğu kestane olmak üzere en az 100 ağacın kuruduğunu ve bitki örtüsünün zarar gördüğünü kanıtlıyor. Kestane ağaçları bölgede geleceği parlak olan arıcılık sektörünü şimdiden tehdit eder boyutta.



Zonguldak’a ithal kömür gelecek

Üretimden çekilen firmalar, ellerinde bulundurdukları termik santral lisansları ile Zonguldak’ı kirletmeye devam ediyor. Öztürk, bu durumu şöyle özetliyor: “Eren Holding bugün Çatalağzı’nda ZETES 1 ve ZETES 2 adı altında üç üniteden oluşan santrallerle üretim yapıyor. ZETES 3 yolda. Bugün kömür havzasında yaklaşık 2.5 milyon ton kömür üretilirken (özel ve kamu tamamı) sadece Eren Holding ZETES’lerde 4 ila 6 milyon ton kömür yakıyor. Yatırımlarım tamamı hayata geçirilirse 10 milyon ton kömür yakacak. Yani Zonguldak’ta üretilen kömürün 5 katını yalnızca Eren yakacak. Enerji üssü denilen havzada bütün termik santraller hayata geçirildiğinde 30 milyon ton kömür yakılıyor olacak. Böylece Zonguldak Dilovası’ndan katbekat endüstriyel kirliliğin yaşandığı kente dönüşecek. Peki bu kömür nereden geliyor? Tamamı Rusya, Güney Amerika, Kolombiya başta olmak üzere çeşitli ülkelerden... Ağır tonajlı gemilerle getirilen kömür, Çinli işçilerle kurulan santrallerde yakılıyor. Kendilerine ancak, kalorifercilik, kapıcılık, bekçilik bakım işçiliği gibi işler düşen Zonguldaklılar asgari ücretle çalışmaya devam edecek.”

Yarın: Kaçak maden: Koca bir yalan
ÖZGÜR GÜNDEM





0 comments:

Yorum Gönder

 
HOPA DEV-LIS/K © 2014. Yaşasın SOSYALİZM Yaşasın DEV LİS/K